Sosyal medyada @balkon.keyfi profiliyle içerikler üreten peyzaj ve bitki uzmanı Banu Yılmaz’la çiçeklerin renkli dünyasındaki keyifli yolculuğunu ve düzenlediği atölyeleri konuştuk.
Banu Hanım, çiçeklerle yolunuz nasıl kesişti? Bu işe başlamanızın arkasında nasıl bir hikâye var? Sosyal medyada @balkon.keyfi profiliniz nasıl başladı?
Aslında çiçekler hep hayatımın içindeydi. Bizim evde çiçeksiz bir köşe düşünmek bile mümkün değildi. Annemle babam doğayı, bitkileri çok severlerdi; salonun bir köşesinde mutlaka büyük, dikkat çeken bitkilerimiz olurdu. Aşk merdiveni, dev bir yuka… O zamanlar çocuk aklımla o bitkiler bana evin kalbi gibi gelirdi. Belki de doğaya olan bağımın ilk filizleri o günlerde atıldı. Zamanla fark ettim ki, çiçeklerle uğraşmak sadece estetik bir şey değil; insanın içini de yeşerten bir yolculuk. Balkon.keyfi de tam olarak bu duygudan doğdu, doğayla iç içe, ama şehir yaşamının tam ortasında, küçük bir balkonda bile kendi bahçesini yaratma fikrinden.
Çiçeklerle çalışmak size ne hissettiriyor? Bu duyguyu kelimelere dökebilir misiniz?
Çiçeklerle çalışmak benim için bir tür meditasyon gibi. Onlara dokunduğumda, zamanın akışını yavaşlatıyorum sanki. Her bir yaprak, her bir koku bana nefes almayı, yavaşlamayı hatırlatıyor. Toprağın dokusunu hissetmek, bir çiçeğin açışına tanıklık etmek… hepsi bana yaşamın döngüsünü hatırlatıyor. Bir çiçekle uğraşırken sadece bir aranjman yapmıyorum; aslında içimdeki sessizliği, huzuru ve sevgiyi dışa yansıtıyorum. Bu yüzden her çiçek benim için bir duygu, bir hikâye gibi. Ve her defasında yeniden doğanın parçası olduğumu hissediyorum.


İlk atölyenize nasıl ve ne amaçla başladınız? O gün neler hissetmiştiniz?
İlk atölyem tam bir yıl önce, 16 Ekim’de, sonbaharla birlikte başladı. Aslında mevsimin dönüşümüyle birlikte içimde de bir dönüşüm isteği vardı. Farklı bir şey yapmak, çiçeklerle birlikte doğayı, niyeti ve içsel bir yolculuğu bir araya getirmek istedim. O gün, her şey çok doğal ve sade bir şekilde aktı. Çiçeklerin enerjisiyle, katılan kadınların kalplerinden yükselen dileklerle atölye bambaşka bir hale dönüştü. Sanki doğa bizimleydi; her yaprak, her koku, her dokunuş bir şeye vesile oluyordu. O gün hissettiğim şey tarifsizdi; huzur, heyecan ve derin bir şükran duygusu. Ve o günden sonra atölyelere devam etmem gerektiğini düşündüm.
Çiçek atölyelerinizi anlatır mısınız? Katılımcıları nasıl bir deneyim bekliyor?
Atölyelerimde herkesin kendi iç bahçesine doğru bir yolculuğa çıkmasını isterim. Çiçeklerle yalnızca bir aranjman değil, bir duygu dili kuruyoruz aslında. Eller toprağa dokunuyor, kalpler biraz yumuşuyor, herkes kendi hikâyesine çiçeklerle bir anlam katıyor. Güne genellikle saat 10.30 civarında, bir niyetle, bazen de kısa bir sessizlik ve meditasyon ile başlıyoruz. O ilk anda sanki zaman biraz yavaşlıyor; çiçeklerin kokusu, sabah ışığı ve insanların kalpten gelen enerjisi birbirine karışıyor. Gün boyunca o dinginlik sürüyor. Atölye yavaş yavaş, tıpkı günün kendisi gibi olgunlaşıyor. Çiçekler yerini buldukça, herkesin içi de açılıyor. Saat 15.30’a doğru bitiriyoruz; ama aslında o an bir son değil, küçük bir yenilenme anı gibi. Herkes elinde çiçekleriyle ayrılıyor, ama yanında çok daha fazlasını götürüyor: huzuru, nefesi ve doğayla yeniden kurduğu bağı.


Katılımcılardan en çok hangi geri bildirimleri alıyorsunuz?
En çok duyduğum şey şu oluyor: “İyi ki geldim.” Bu cümle o kadar sade ama bir o kadar da derin benim için. Çoğu kişi atölyeye gelirken biraz merakla, biraz da günlük hayatın temposundan kaçmak isteğiyle geliyor. Ama günün sonunda gözlerinde bir yumuşama, yüzlerinde bir huzur oluyor. “Ruhum hafifledi.”, “Uzun zamandır kendime bu kadar iyi gelmemiştim.” gibi cümleleri duymak beni her defasında çok etkiliyor. Çünkü biliyorum ki orada sadece çiçekler açmıyor; insanların içinde bir şeyler de yeşeriyor.
Balkonunuzda hangi çiçekler var?
Balkonum mevsimlerle birlikte değişiyor aslında. Her mevsim kendi renklerini, kendi kokusunu getiriyor. Şimdi, kışa yaklaşırken balkonumda sıklamenler açıyor; o canlı pembe ve mor tonlarıyla soğuk havaya inat, küçük bir neşe gibi parlıyorlar. Yanlarında kasımpatılar var, sarısı, beyazı, moru… Hepsi bir arada, sanki minik bir kış bahçesi kurmuş gibiler. Ve tabii ki taflanlar… Her daim yeşil, her mevsim güçlü ve sakin duruşlarıyla balkonun dengesini sağlıyorlar. Benim için balkon, sadece bir süs alanı değil; mevsimlerin duygusunu yaşadığım, doğayla bağımı hep canlı tuttuğum küçük bir yaşam alanı.


Sizin için bir çiçeği, buketi ya da aranjmanı “özel” kılan nedir?
Bir çiçeği özel kılan şey, onunla kurduğum bağ aslında. Bazen bir yaprağın şekli, bazen bir kokunun uyandırdığı anı… Her çiçek, kendi hikâyesini sessizce anlatır. Ben o hikâyeyi duyduğumda, o an çiçek artık sadece bir bitki olmaktan çıkar; bir duygunun, bir hatıranın temsilcisine dönüşür. Bir buketi ya da aranjmanı özel kılan da bu bence — içinde duygu olması. Sadece renklerin değil, o anda taşıdığı niyetin de uyum içinde olması. Çünkü bir çiçek aranjmanı sadece gözle görülmez; kalple hissedilir.
Mevsimsel çiçeklerle çalışmak nasıl bir fark yaratıyor? Her mevsimin kendine özgü çiçekleri var mı?
Mevsimsel çiçeklerle çalışmak, doğayla aynı ritimde ilerlemek demek. Her mevsimin kendine özgü bir enerjisi, rengi ve dokusu var. İlkbaharda tazelenme ve umut hissi taşıyan narin çiçekler öne çıkarken, yaz aylarında daha canlı ve cesur tonlar ön planda oluyor. Sonbaharda sıcak ve derin renklerle doğanın dinginliğini hissediyoruz, kışın ise dayanıklılığı ve sadeliği sembolize eden çiçeklerle çalışıyoruz. Mevsimsel çiçeklerle çalışmak; sadece estetik değil, aynı zamanda doğayla bir uyum, bir farkındalık hali yaratıyor.
Atölyelerinizde doğayla ve estetikle bağ kurmak isteyenler için en önemli öğütleriniz, yaratmak istediğiniz farkındalıklar neler?
Doğayla bağ kurmak aslında kendinle bağ kurmak demek. Çiçeklerle çalışırken sadece bir aranjman yapmıyoruz; dokunuyoruz, hissediyoruz, fark ediyoruz. Her çiçeğin bir hikayesi, bir enerjisi var. Onu duyabildiğimizde estetik zaten kendiliğinden ortaya çıkıyor. Benim en büyük isteğim, insanların doğayı sadece izlemekle kalmayıp onunla birlikte nefes almayı hatırlamaları. Çünkü güzellik, doğanın içinde olduğu kadar insanın içinde de saklı.

Atölye sürecinde sizi en çok etkileyen bir anı paylaşır mısınız?
Atölyelerde beni en çok etkileyen anlar, kadınların çiçeklerle kendi hikâyelerini fark ettikleri o sessiz anlar oluyor. Bir katılımcının gözleri doluyor mesela, bir diğeri sadece çiçeğe bakarak uzun bir nefes alıyor. O anda çiçek bir süs olmaktan çıkıyor, bir aynaya dönüşüyor. En unutamadığım anlardan biri de, bir katılımcının “Benim hikâyem de bu aranjmandaki gibi, biraz karışık ama çok canlı” demesiydi. O an gerçekten çiçeklerle hayatın iç içe geçtiğini hissettim.
Çiçeklerle ilgilenmek isteyen ama “benim yeteneğim yok” diyenlere ne söylersiniz?
Aslında çiçeklerle ilgilenmek için yetenekten çok, niyet gerekiyor. Çünkü çiçekler mükemmellik istemez, sadece sevgi ve dikkat ister. Herkesin içinde bir doğallık, bir estetik duygusu var — bazen sadece toprakla temas edince ortaya çıkıyor. Ben hep söylüyorum: ellerin toprağa değdiğinde, o bağ zaten kuruluyor. Yeter ki denemekten korkma.
Sizce bir insanın hayatına çiçekler ne katar?
Çiçekler bir insanın hayatına öncelikle dinginlik ve denge katar. Çünkü çiçeklere baktığında anda kalırsın. Renkleriyle, kokusuyla, o zarif duruşuyla seni yavaşlatır, sakinleştirir. Bazen bir çiçek, söyleyemediğin bir duygunun dili olur. Evde, balkonda, atölyede… her yerde yaşam enerjisini hatırlatır. Bence çiçekler, insanın kalbine küçük bir bahçe açar.
Projeleriniz neler?
Şu dönemde özellikle mevsim kış olduğu için atölyeler ve özel günlerde tasarladığım aranjmanlar odaklı çalışıyorum. Baharla birlikte balkon ve bahçe projelerine biraz daha ağırlık vermek istiyorum. Bununla birlikte atölyelerim de devam ediyor. İstanbul ayağını iyice oturtturduktan sonra, yavaş yavaş çevredeki illerdeki kadınlara da çiçeklerle dokunmak istiyorum. Nasıl tiyatrocular turneye çıkıyorsa, ben de kendi çiçek atölyelerimle şehir şehir gezmeyi hayal ediyorum.


26 Kasım’daki atölyenizde katılımcıları neler bekliyor?
26 Kasım’da katılımcıları yine çok özel bir deneyim bekliyor. Bu atölyede herkes kendi mini ruh bahçesini tasarlayacak. Kendilerine verilen can fanusların içine, tamamen kendi iç dünyalarını yansıtan muhteşem sukulent aranjmanları oluşturacaklar. Elbette her zamanki gibi sadece çiçeklerle değil, içsel bir yolculukla da buluşacağız. Atölyenin başında yapacağımız kısa ama derin meditasyonla, herkes toprağa dokunurken aslında biraz da kendi içine dokunacak. Kısacası; hem huzur, hem üretim, hem de kendini keşfetme dolu harika bir atölye bekliyor katılımcıları.
Aralık ayında yılbaşına yönelik atölyelerinizde neler yapılacak? Yılbaşı çiçekleri, çelenkleri tasarlıyor musunuz?
Aralık ayında tamamen yeni yıl ruhunu taşıyan, sıcacık ve çok keyifli atölyeler planlıyoruz. Bu dönemde katılımcılarla birlikte hem yılbaşı çiçekleriyle çalışacağız hem de kendi tarzlarını yansıtan özel yılbaşı çelenkleri tasarlayacağız. Doğal yeşillikler, kozalaklar, tarçınlar, kurutulmuş dokular, kırmızının o enerjisi ve kış çiçeklerinin büyüsü… Hepsi bir araya gelerek, katılımcıların evlerini yeni yıl boyunca güzelleştirecek harika parçalar ortaya çıkacak. Bu atölyelerde amaç sadece dekoratif bir ürün yapmak değil; aynı zamanda yılın son günlerinde biraz durup nefes almak, keyifli bir üretim sürecinde buluşmak ve yeni yıla taze bir enerjiyle adım atmak.
Atölye sonrası katılımcılar çalıştıkları çiçeklerini, tasarımlarını alıp eve götürebiliyorlar mı?
Evet, kesinlikle götürebiliyorlar. Her atölyede katılımcılar kendi elleriyle hazırladıkları aranjmanları, mini bahçeleri veya çelenkleri, yani o anın enerjisiyle ortaya çıkan tüm tasarımlarını yanlarında eve götürüyorlar. Bunun en güzel yanı ise şu: Atölyede yaşadıkları deneyim, yalnızca orada kalmıyor. Evlerine taşıdıkları çiçeklerle birlikte o huzuru, o üretim keyfini ve o özel anı da hatırlamaya devam ediyorlar. Bir nevi atölyenin küçük bir parçası, onlarla birlikte yaşamaya devam ediyor.