Teknolojinin hayatımızdaki etkilerini dengelemek, sağlıklı ve bilinçli bir kullanım kültürü oluşturmak hedefiyle çalışmalara odaklanan Tuğba Şengül Lik’in ikinci kitabı Ekranın Ardında Kaybolan İnsan, Pozitif Yayıncılık etiketiyle okurlarıyla buluştu.
Sosyal Girişimci Tuğba Şengül Lik, sosyal medya platformlarında @DijitalDenge adıyla dijitalleşen hayatta dengeyi nasıl yakalayabileceğimize odaklanan içerikleriyle tanınıyor. Kitabın basın lansmanı geçtiğimiz akşam Nişantaşı’nda bulunan BPR Guest House’da gerçekleşti.
Lezzetli atıştırmalıkların eşliğinde hayatta dijital dengeyi sağlamanın önemi, ekran sürelerimizi, dijital bağımlılığı konuştuk. Tuğba Şengül Lik, yeni kitabı Ekranın Ardında Kaybolan İnsan’da kaleme aldığı makalelerinde, dijital çağın üzerimizde yarattığı baskıyla ilgili tespitlerini ve önerilerini ortaya koyuyor.
Yaşadığımız dijital dönüşümün sağlığımıza, aile yapılarına, ilişkilere, iş hayatına, ebeveynliğe olan çarpıcı etkilerini anlatımlarıyla adeta fotoğraflıyor.
Tek kaydırmalık çağ, algoritmalar, bildirimler, seçimlerimiz, popüler kültürün çarkları, bir şeyleri kaçırma korkumuz, dijital çağda romantizm, hep Tuğba Şengül Lik’in merceğinden yansıyan konular arasında. Yazar, modern dünyada teknolojinin sunduğu o tatlı konforu tamamen bir kenara atmaktansa, akıllıca kullanıp, bir yandan da kendi kendimize yetebilen bireyler olabilmemiz için dijital dengenin önemini vurguluyor.
Kitabın girişinde kendisini “Çağın karmaşasında kaybolmuş zihinleri arayan bir anlatıcı” olarak betimleyen Tuğba Şengül Lik, dijital çağın yorgun savaşçılarını ve kayıp ruhlarını hedefliyor, eserini şu sözlerle özetliyor: “Bu kitap, dijital çağda bir Homo Digitus olarak yaşarken aşkın, sevginin, mutluluğun, başarının ve değerlerin nasıl bir değişime uğradığını anlatma çabamın bir ürünü. Bu hızlı değişime uyum sağlamakta zorlanan bizler için anlam arayışını yeniden başlatmak için bir fırsat. Ekranın Ardında Kaybolan İnsan, artık sadece benim değil, hepimizin hikâyesi… Dijital çağın içinde var olmaya çalışırken aslında neleri yitirdiğimizi, hangi duyguların, anların ve hatta kendimizin peşinden gittiğimizi fark etmemizi istedim. Hepimiz buradayız, piksellerden örülmüş dünyalar içinde… Görüyoruz ama dokunmuyoruz, konuşuyoruz ama duymuyoruz. Modern çağın en büyük ironisi işte burada: Hiç olmadığımız kadar bağlıyız ama hiç olmadığımız kadar yalnızız. Bu kitap, kaybolduğumuzu sandığımız yerde aslında neyi aradığımızı hatırlatmak için yazıldı. Karamsar değil, düşündüren ama umut veren, belki de “Evet, bu benim!” dedirtecek bir yolculuk… Şimdi, ekranın ışığını biraz kısın ve satırların arasında kendinizi bulmaya hazır olun.”
En iyi versiyonunuza dönüşme yolculuğuna davetlisiniz
Tuğba Şengül Lik, 2021 yılında basılan “Bir Dijitalzedenin Dengeyi Bulma Rehberi – Biz de Aslen Buralı Değiliz” isimli ilk kitabında da özellikle pandemi sonrası dijitalleşen dünyaya hızlı adaptasyonumuzu, dijitalzedelik kavramını ve sağlıklı dijital alışkanlıklar geliştirmenin önemini vurguluyordu. Yazar, yeni kitabı Ekranın Ardında Kaybolan İnsan’da okuyucuları kendilerinin en iyi versiyonuna dönüşme yolculuğuna davet ediyor. Her gün küçük ama bilinçli tercihler yaparak değişimi başlatmanın önemine değinen Tuğba Şengül Lik, makalelerindeki tespit ve önerileriyle teknolojinin bizleri esir almasının önüne geçmeyi hedefliyor.
Önsöz:
Merhaba, dijital çağın yorgun savaşçıları ve kayıp ruhları!
Ben, bu satırların arkasında nefes alan, çağın karmaşasında kaybolmuş zihinleri arayan bir anlatıcıyım. Elimde kâğıt ve kalemle –evet, hâlâ kâğıt ve kalem– ekranların arkasında unutulan yüzleri, sıkışan kalpleri arıyorum. Hepimiz burada, piksellerden örülü dijital kozalarda var olmaya çalışıyoruz değil mi? Birbirimize dokunmuyor, sadece kaydırıyoruz; sesimizi duyuramıyor, sadece yazıyoruz.
Modern çağın en büyük ironisi, birbirimize hiç olmadığımız kadar bağlı görünürken içimizde tarifsiz bir yalnızlık hissediyoruz.
Ben size, ekranlar arasında sıkışıp kalan hikâyelerden, kaybolan zamandan ve sesini duyuramayan ruhlardan bahsedeceğim. Ama merak etmeyin, bu bir karamsarlık masalı değil, aksine; yüzünüze bir gülümseme konduracak, gözlerinizi açacak ve belki de içten içe ‘evet, bu benim, bu biziz’ dedirtecek bir yolculuk.
Ekranın arkasındaki o silik ama canlı benliğimizi keşfetmek için hazır mısınız? Öyleyse, kendinizi koltuğunuza bırakın, ekranın ışığını biraz kısın ve bu satırlarda beni, sizi ve ekranların arkasındaki gerçek bizi bulmaya hazırlanın.
Arka kapak yazısı:
İlk adım belki de zararsız bir şeyle başladı: Çiçekler. Doğa evlerimize çiçeklerle taşındı ama bakımı zordu, ömürleri kısaydı. “Neden sonsuza dek canlı gibi duran çiçekler yapmayalım?” diye düşündük. Böylece, her daim mükemmel görünecek yapay çiçekler hayatımıza girdi. Ama bu mükemmeliyetin bir bedeli var: Gerçekten uzaklaşmak.
Çiçeklerle başladık ama bu yetmedi. Etrafımızda doğanın kokusu da olsun istedik. Bu yüzden parfüm şişelerine yapay kokular eklemeye başladık. Lavanta kokusu, okyanus esintisi ya da taze meyve aroması… Hepsi bir şişenin içinde, birkaç püskürtme kadar yakın.
Daha sonra midemiz hedef alındı. Laboratuvar ortamında üretilen yapay etler, genetiği değiştirilmiş sebzeler, daha uzun ömürlü, daha dayanıklı ve her zaman ulaşılabilir hale getirildi. Süpermarket raflarında gördüğümüz yiyeceklerin artık çoğu, gerçek anlamda doğanın bir ürünü değil.
Gıdalarımız yapay hale geldikçe, beyinlerimiz de aynı süreçten geçti. Yapay bilgi, sahte haberler, yanlış yönlendirmeler hayatımızı kuşattı. Artık doğruyu yanlıştan ayırmak zorlaştı. Dijital dünyanın bu yapay bilgi bombardımanı, bir yandan her şey hakkında bilgi sahibi olmamızı sağlarken, diğer yandan gerçek bilginin ne olduğuna dair kafamızı karıştırdı.
Ve işte nihayet, bu yapaylık yolculuğunun son noktası: Yapay zeka. Artık makineler bizim yerimize düşünüyor, analiz yapıyor, kararlar alıyor. İnsan beyninin yarattığı en büyük icatlardan biri olan yapay zeka, şimdi insanlığın kendisine meydan okuyor…
Yapay çiçeklerle başlayan bu yolculuk, yapay zekaya kadar uzanan bir dönüşüm hikayesi. Peki bu süreçte biz neye dönüştük?