Yazar Zuhal Gürçimen’in tanıklık ettiği vakalar üzerinden kurgulanan ‘Hayalini Hayata Katma Okulu’nda yaşanan duygular, kimi zaman bir olayda kimi zaman bir konuşmada; farklı karakterlerde iş, arkadaş, dost olarak karşımıza çıkıyor.
Kişilerin değil, fikirlerin liderlik ettiği bir dünyada tüm gücüyle mücadele eden okura yol gösterecek deneyim, uygulama ve eğitim metodunu paylaşan Gürçimen, bunu akıldan çıkmayacak metaforlarla ustalıkla yapıyor. Kendisiyle Destek Yayınları etiketiyle raflarda yerini alan kitabını konuştuk.
- ‘HAHAKUO’ sizin ‘Başıma bir İŞ Geldi’den sonraki ikinci kitabınız… İlkinde yine iş yaşamını ama iş yaşamındaki zorlukları, mobbing’i ve yolsuzluğu anlatıyordunuz. Bu kez yüksek rütbeli bir yönetici iken kocası tarafından aldatıldıktan sonra hem iş hem de özel hayatında ‘kendini yaratmayı ‘seçmiş bir kadını Hayat Kerimzade’yi dinliyoruz kendi ağzından. İki kitabınız arasında okuyucuya vermek istedikleriniz bağlamında farklılıklar neler?
İlk kitabımda vaka bazlı olarak iş yaşamında karşılaştığımız sorunlara nasıl çözümler bulacağımıza odaklanmıştım. Tam 5 ayrı hikaye üzerinden karakterlerin karşılaştığı sorunları nasıl çözdüklerin kurmaca içinde aktarıyordum. HAHAKUO’da ise hayatı toplam bir paket olarak ele almayı, yaşadığı olaylarla bir yaşamın içindeki 4 mevsime aynı gün içinde denk gelen Hayat Kerimzade’nin hikayesi üzerinden dinliyoruz. Kişisel gelişim romanı olarak kategorilendirilen kitabımdaki tüm akış bir TED konuşmasında geçiyor. Hayat Hanım, özellikle 40-60 yaş arasında yaşadıklarından çıkardığı deneyimi aktarırken; Hayatının yönetim kuruluna girenleri, sorunları çözerken onları bir bataklık haline getirmeden okaliptüsler ile kurutmayı, kişilerin değil fikirlerin liderlik ettiği bir dünyanın daha yaşanası olduğunu nasıl keşfettiğini anlatıyor okura.
- Kitabınızda ‘HAHAKUO’ için, bu ne biçim şirket ismi diyor ya insanlar Hayat Hanıma. Ben de size sormak istiyorum. Neden bu ismi seçtiniz kitabınıza?
‘Hayalini Hayata Katma Ustalığı Okulu’nun kısaltması HAHAKUO. Kapakta yer yetmedi, ustalık kelimesini çıkardık Yoksa kitabın içinde HAHAKUO’nun içindeki konulara, yöntemlere değindiğim yerler var roman akışında. Ayrıca kurucusu olduğum MasterCamp Eğitim Platform’u ile izdüşümsel ortak noktaları da bulunuyor. Kısacası hayaldaşların paydaşlara dönüştüğü bir çalışma ortamı HAHAKUO.
- Ben ‘HAHAKUA’yı okuduğumda bir yandan sizin gerçek hayatınızdan kesitler olduğunu bir yandan da yarattığınız kahramanın 40 yaşından sonra boşanmasıyla birlikte kendi hayatının ellerine almasının hikayesini gördüm. Hikayeyi yazarken nelerden esinlendiniz? Kimler ve neler size ilham verdi? Ve ‘Hayat Kerimzade’ üzerinden özellikle kadınlara vermek istediğiniz mesajlarınız neler?
Hayat Kerimzade ile özel hayat anlamında tek ortak noktamız; ailesinin Balkan’lardan gelmiş olması. Uzun yıllar kurumsal dünyada yer almış olması da ayrı bir ortak nokta. Ancak finali ve bilgi girişimciliğine geçme motivasyonumuz çok farklı diyebilirim. Ezcümle, Hayat’ın hayat hikayesi benim hikayem değil. Hayat’ın eşiyle ve işiyle yaşadığı sorunlar, gerek iş dünyasında gözlemlediğim arabuluculuk yaptığım vakalardan, danışanlarımdan, gerekse eğitimlere gelen katılımcılarımızdan dinlediğim durumların birleşmesi ve bir potada eriyerek ortaya çıkmasıyla oldu. Elbette yürüttüğüm bilgi girişimciliği sürecim çok benzeşmekte. Olaylar, hayatı anlamak, anlam arayışına katkıda bulunmak, sorunların içinden yöntemlerle çıkmak aşamasına geldiğinde ise artık benim analiz ve yorumlarım giriyor devreye.
Kitabımla bir mesaj verme derdim yok. Ancak bu kişisel gelişim romanını yazma hikayemin bir meselesi var; özellikle kadınlar için. Tek başınalık yalnızlık demek değil. Kendimizle birebir kurduğumuz tatmin edici keşiflerle dolu bir yaşam için bir partnerin desteği elbette çok önemli. Ancak biz kendi duygularımızın ayakları üzerinde duramadığımızda partneri veya işi çektiğinizde geriye kalan yapı da çöküyor. Hayat sonlu bir yolculuk, bir yandan ne güzel ki biz buna sonsuzmuş gibi yaşamaya muktedir varlıklarız. Bir diğer tarafıyla da bu yaklaşım bazen de dezavantaja dönüşebiliyor. Hırslar, egolar ve yetiştirilme şeklimizle bizden beklenen başarılı sonuçlar şahane bir oyun alanı olan hayatın güzelliklerini unutturabiliyor. Ezcümle, yakıtımız yangınımız oluyor özellikle 20-40 yaş arasında. Hedefler ve sonuçlara takılı kalmak bizi seferin güzelliğinden alıkoyabiliyor. Bu kitapla; insanın açısını değiştirdiğinde hayatındaki acıların da yerinin değişeceğini göstermek ve hayatlarının yönetim kurulundaki insanları fark ettirmek de amaçlarım arasında. Üstelik kitabı bitirdiklerinde hayatlarının yönetim kurullarını gözden geçirmeleri ve bu sefer yeni bakış açılarıyla düzenlemeleri konusunda motive olmaları beni mutlu eder.
- İş hayatında kadın olmanın özellikle bizim erkek egemen coğrafyamızda olumsuz bir yanı var. Daha doğrusu hep -1’den başlıyormuşuz gibi… Sizin bu konudaki düşünceleriniz neler? Kadın bir çalışan / yönetici olmanın artıları neler hem işveren hem de çalışan açısından…
Hayat Kerimzade’nin de üstüne giydiği gibi maskülen bir tavır giymek zorunda hissediyor çoğu zaman kadınlar. Sürekli duygularının etkisinde karar almaları olasıymış gibi artık neyse ki azalan etiketlemeler de var. Verilere baktığımızda, kadın çalışan dağılımında işe giriş aşamasından daha çok yönetim kademesine geçme zamanlarında daha büyük dengesizlikler görüyoruz. Şirketlerde kadın/erkek çalışan oranı eşit iken, yönetim seviyesinde bu oranın erkekler tarafında yükseldiğini görüyoruz. Tepe yönetim aşamasına geldiğimizde ise oran yüzde 20 seviyelerine geriliyor.
- Kitabın bir bölümünde kaygıdan bahsediyorsunuz. “Risklerin farkında olmaktır kaygı” diye bir cümleniz var. Ama bu güçlü duyguya rağmen yola çıkmanın/ devam etmenin gerektiğini belirtiyorsunuz. Kaygılarımızla nasıl başa çıkalım? Onları başarıya nasıl dönüştürelim?
Bu soruya kitaptan küçük bir bölümle yanıt vermeye başlamak istiyorum: “Kaygı her işin başında var. Olmasa garip. Risklerin farkında olmaktır kaygı…
Ama kim kazanıyor biliyor musunuz?
O yola çıkmaya cesaret eden… Maddiyatı değil faydayı ön plana koyan…”
Yönetebileceğiniz risklerin neler olduğuna önce karar vermek gerekli. Benim için riskli görünen bir karar ve cesaretli bir adım başkası için sıradan görünebilir. Bu yüzden ilk adımımız tanımları doğru yapmak olmalı. Sonrasında ise ‘ben hangi cesaretli adımların bedellerini ödemeye hazırım’ın kararını vermek gerek. Bu aşamadan sonra artık onların bizim için bir bedel olmadığı, amaçlarımıza taşıyan araçlar olduğu fikriyle yola devam etmeye başlıyoruz. Böylelikle kaygılar ve korkular, kendi içsel planımızda yönetilen olasılıklar haline gelmeye başlıyor. Hiçbir taş bir çağlayanın yoluna devam etmesine engel olamaz. Ayrıca korkularımız, bizi hayatta tutan duygularımız. Sağlıklı kararlar alabilmek ve duyarlı davranabilmek için belli bir dozda strese de ihtiyacımız olduğunu da buraya ilave etmek isterim.
- Kitabın kahramanı ‘Hayat’ aslında iyi bir aileden geliyor olmanın avantajını yaşayan bir kadın. Eğitimin değerini bilen bir baba tarafından büyütülmüş. Bir nevi ‘ağzında gümüş kaşıkla doğmuş’… Bu kadar şanslı olmayan yeni jenerasyonun kadınlarına iş hayatında başarılı olabilmeye dair tavsiyeleriniz neler olabilir?
• Kendi farkını yaratmak bugün bir iş ortamında bütün dinamikleri değiştirir. Kendini keşfetmeye meraklı olarak sorularını önce içe, sonra da aradıkları fırsatları doğru yerde bulmaları için dışa yönelik sormalarını öneriyorum. ‘Nereden geldim nereye gidiyorum, bu pozisyondaki amacım neydi, tanımlanan alanların ötesine geçebildim mi, anlam duygumu yaptığım işe yansıtabiliyor muyum’ gibi soruları gündemlerinde tutmaları da aynı şekilde yardımcı olacaktır.
• Google aramalarında ilk seçenek olarak çıkan yanıt gibidir hayatı ezbere yaşamak. Verilenle yetinmek kendi potansiyelini fark etmemek… Sonra da şanssız ve kurban rolüne girmek artık bu jenerasyonun yakalanabileceği tuzaklar olmamalı diye düşünüyorum.
• Tam da bu sebeplerden kör noktalarını keşfederek parlayan yönlerini de ortaya çıkarmak diğer bir madde olsun. Performansına ve potansiyeline kişinin kendisinin sahip çıkması gerekiyor sen kendini doğru yere konumlandıramıyorsan hiçbir yönetici bunu yapamıyor zaten.
• Başarı elbette emek ter ve sabırla geliyor ancak bunların hepsinin başında durum okumasını her daim doğru yapmak ve akışta olmak var.
• Bilgi ve görgü dünyasını zenginleştirmek de başka bir madde. Sadece gezerek, sadece okuyarak değil anlam üreterek, sosyal fayda sağlayarak ve teknolojinin hayatın doğal bir parçası olduğunu kabul ederek üretmekten bahsediyorum. Ağ kurmanın, kartvizit peşinde dolaşarak network yapmanın değil, duygusal bağ kurarak çevremizi zenginleştirmek olduğunu görmeliyiz.
• Her insanın biricik özelliğini bulmak için çaba göstermeyi, yaptığı işteki anlam duygusunu yakalamayı kendine görev edinmesi gerektiğini düşünüyorum. Bir insanın en büyük sorumluluğu; ona çizilmiş hayatı yaşarken biricikliğini ve yeteneklerini keşfetmek. Büyük başarılar, kendisini diğerlerinden ayıran o özelliği keşfedenlerin arasından çıkıyor. ‘Ne iş yapıyorsan yap, yeter ki kendin gibi yap’…
- Yine kitapta kurumsal hayat ve kendi işinin sahibi olmak arasında bir kıyaslamanız var ‘Hayat’ üzerinden. Kurumsal hayattaki odağın acımasız rekabet ve sonuç odaklı olduğun dinliyoruz onun ağzından. Siz bu iki iş hayatı seçeneklerinden hangisini önerirsiniz iş hayatında var olmak isteyen kadınlara? Kurumsal bir işyerinde çalışmanın ve kendi işine sahip olmanın avantaj ve dezavantajları nedir size göre?
Her ikisinin de birbiriyle yarışta öne geçecek veya geride kalacak alanları var. Bugün kurumsal hayat tecrübesi bir bilgi girişimcisi için çok önemli. Yani bir gün kendi işinizi yapacak olsanız da farklı sektörlerde yönetim becerilerini deneyimlemiş olmak çok büyük kazanç. Kendi işini yapmak ayrıca bir iddia. Hem kendinize hem çevrenize hem de rekabet edeceğiniz sektöre yönelik bir iddia. Kurumsal dünyada yetkinlikleriyle aranan bir isim olmak da aynı şekilde bir iddia. Her ikisinin de cesur adımlara ihtiyacı var. Kitapta da bahsettiğim gibi, her cesur adımın da bedeli bulunuyor. Okurlar, bu bedelleri amaçlarına ulaşma yolunda bedel ve fedakarlıktan çıkardıklarını düşündükleri noktadan itibaren kendileri için en iyi versiyonu yakalamış olabilirler. Ben buradan bakmalarını öneririm. Karar verip korkulara rağmen gerekli çalışmaları yaparak adımlar attıysanız ve artık amaca ulaşma yolunda yapılacak olanlar zorunluluktan çıkıp yapma keyfi vermeye başlıyorsanız, aslında kendiniz için doğru yola girmişsiniz demektir.
- Son soru olarak ‘Hayat’ hanım kurumsal hayattan ve eşinden ayrıldıktan sonra kendiyle ve geçmiş yaşantısıyla bir iç hesaplaşma yaşıyor ve kurumsal hayattan kendisine kalan “sonuç almak için yaşamak” duygusuyla o ana kadar ne kadar iç içe olduğunu farkına varıyor. Kurumsal hayatlarımız bir nevi insani duygularımızı da köreltiyor sonucunu çıkartabilir miyiz buradan? Siz de bunu kurumsal hayat ve gerçek hayat olarak ayırıyorsunuz… Yani kurumsallık bizi gerçeklikten uzaklaştırıyor mu?
Rüzgara kapılırsak, locaya çıkıp hayatın dansına yukarıdan bakamazsak her yer bizi köreltir. Ayağımızın takıldığı ve bizi döngüye sokan noktaları göremeyiz. Elbette kurumsal hayat çok fazla benzer rutini gerektirdiği için orada biraz daha zamana kolay yenik düşme durumu olabilir. Ancak bu bakış açısıyla da çok ilgili. Hayat Kerimzade, eşinden ayrılıp çok başarılı olduğu işinden çıkarılınca nasıl bir döngünün içinde olduğunu fark etmeye başlıyor. Yüksek etkili şoklar ve kayıplar, hayatlarımızı sorgulamamıza sebep oluyor çünkü.
Şirketlerde e-mail’in bilgi bölümüne eklenecek kişileri stratejik olarak düşünmek gibi hassas noktalara kadar detaylar var. Evet ürettiğimiz sanal sorunlar ve gerçekten bizi engelleyen sorunlar olarak ikiye ayırabiliriz iş dünyasında yaşadığımız problemleri. Siz eğer bu döngüye kapılırsanız, sürekli manevra peşinde koşan biri haline gelirsiniz. Veya tek başarı ölçüsünü kendi içinizde yazılı sonuçlara bağlarsanız, her gerçekleşen hedef sonrası bir boşluk, her gerçekleşmeyen hedef durumunda kendinizi değersizlik duygusuyla iç içe bulabilirsiniz. Kurumsal dünyada yaşadıklarını olduğu gibi kurduğu işe yansıtan biri için de aynı hayat döngüsünün devam etmesi mümkün elbette. İş dünyasının çarkları içinde unuttuğumuz kendimizi hatırlamak için bir şok etkisine gerek olmadan süreçten ve sonuçtan fayda çıkarmayı öğrendiğimizde çok daha mutlu olmaya başlarız.
Önemli olan çarkı çalıştıran zihniyetimizi nasıl bir yaşam içinde olmak istediğimize ve ne hissetmek istediğimize odaklamak. Bunun için de ulaşmak istediğimiz hissin ne olduğunu idrak etmek, keşfetmek gibi kendi omuzlarımızda taşıdığımız bir yükümlülüğümüz var. Hayat toplam bir paket. Son olarak da şunu ekleyebilirim; kendi işini yapmak insana daha fazla bir özgürlük alanı açar ve belki de en tehlikeli olan kısmı budur. Kimsenin sizden bir iş ve sonuç beklemediği durumlarda yapmak istediklerinizi içsel bir disiplinle harekete geçirmenin zorluğu ve yalnızlığı bu dünyanın içinde olanlara çok tanıdık bir durumdur.