Bazı şehirler vardır, keşfedilmesi için bir vesile gerekir. İşte Kastamonu da benim için öyle bir şehirdi, güzel olduğunu uzaktan bildiğim ama gitmediğim. Bu sebeple Kastamonu ve çevresinin doğal, kültürel ve tarihsel mirasına sahip çıkarak tanıtma misyonuyla hareket eden Dünya Mirası Kastamonu İnisiyatifi’nin organizasyonunu ilgiyle takip ettim.
Uçaktan indiğimiz anda bizi tertemiz, serin bir hava ve yemyeşil bir doğa karşıladı. Yaz aylarında plajlarındaki su sporları yarışmalarından İstiklal Yolu etkinliklerine, Zafer Bayramı etkinliklerinden Atatürk’ün Kastamonu’ya gelişinin 100. yılı kutlamalarına uzanan çok sayıda faaliyete sahne olan Kastamonu’da kuşkusuz keşfedecek çok şey vardı.
Basın grubu olarak otobüslere geçtiğimizde bizlere iki günlük keşif programımızın detayları aktarıldı. Dünya Mirası Kastamonu İnisiyatifi Başkanı Zeynep Esen, “Kastamonu çok geniş bir coğrafya, denizden ormana büyük bir alanı kapsıyor. Burayı iki gün boyunca beraber keşfedeceğiz. Her gezdiğimiz noktada Dünya Mirası Kastamonu İnisiyatifi’nin üyesi arkadaşımız bizi karşılayacak, kendisini tanıtacak. Bir yandan bizi de tanımanızı istiyoruz, biz kimiz ne yapıyoruz, bunları paylaşacağız. Ağırlıklı olarak İstanbul’da yaşayan bir grubuz. Bir proje yaptığımız zaman onu dışarıya delege etmek yerine kendi uzmanlık alanlarımızla imece usulüyle bir araya geliyoruz. Sizinle de hep beraber konuşarak yeni fikirleri, projeleri geliştireceğimiz bir seyahat olsun” dilekleriyle tamamladı karşılama konuşmasını.
Bu keşif durağında ilk durağımız Mimar Vedat Tek Müzesi oluyor. 31 Ekim 2008’de açılan bu komplekste 75. Yıl Cumhuriyet Müzesi, Türkiye’de bir ilk olan Şapka ve Dantel Müzesi, Atatürk Sergi Salonu, Bebek Evi, Resim Galerisi yer alıyor.
Tek tek hepsini geziyoruz ve bize özel hazırlanmış uzun kahvaltı sofrasında bir araya geliyoruz. Yörenin pastırma, siyezli ekmek gibi özel tatlarıyla harika bir kahvaltı yapıp yol yorgunluğumuzu atıyoruz.
Şimdi sırada Unesco Mirası Listesi’nde yer alan Kasaba Köyü Mahmut Bey Camii ziyareti var. Mahmut Bey Cami, üst örtüsünün bindirme tekniğiyle inşa edilmesi nedeniyle halk arasında Çivisiz Cami olarak biliniyormuş. Candaroğulları Beyliği Dönemi’nde 1366 yılında Mahmut Bey tarafından inşa ettirilmiş. Dış duvarları moloz taştan inşa edilen caminin iç mekânında tamamen ahşap tercih edilmiş. Anadolu Türk mimarisinde Kasaba Köyü Mahmut Bey Camisi, ahşap üzerine kalem işi tekniğiyle yapılan zengin süslemeleriyle öne çıkıyormuş. Candaroğulları Beyliği döneminden günümüze gelen yapılar içinde ahşap üzerine kalem işi süsleme yalnızca Mahmut Bey Camisi’nde varmış.
Bunları rehberimizden dinlerken Kastamonu eski valisi Dr. Enis Yeter’le tanışıyorum, sohbet ediyoruz. Şehir, Yönetim ve Kültürel Miras kitabının da yazarı Enis Bey, 1997-2003 yılları arasında burada valilik yapmış ve Kastamonu’nun meşhur konaklarının dönüşümünde çalışmalarıyla önemli role sahip olmuş. Şehirde toplam 550 tescilli konak varmış. Ardından eski Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’la da bu özel şehir üzerine sohbet ediyoruz. Sayın Günay, özellikle Taşköprü’de tarihi 2 bin yıldan eskiye uzanan Roma kenti Pompeiopolis Kazısı’nı vurguluyor sohbetimizde, kendileriyle hatıra fotoğrafı çektiriyorum.
Şimdi sırada 16. yüzyılda kurulmuş Balabanağa Çiftlik’te öğle yemeği var. Bölgenin çok çeşitli mantarları var, bu sebeple mantarlı, etli ekmek, ayran ve ekşi ikram ediliyor. Mantarlı ekmek bir çeşit gözleme gibi ama daha hafif. Harika bir bahçede, yağmur ha yağdı ha yağmadı derken yemeklerimizi hızla bitirip bu muhteşem konağı keşfe üst kata çıkıyoruz.
Pek çok karavana da ev sahipliği yapan konak, orijinali korunarak bugünlere kadar gelmiş. Tatlı ev sahipleri bizimle bu tarihin konağın, ailelerinin hikayelerini paylaşıyor. Bu özel mekanda bol bol fotoğraf çekiyoruz.
Kastamonu’da ilk günümüz sona ererken İksir Resort Town Oteli’ne geçiyoruz. İksir Hanım’ın konağından dönüştürülen bu özel otel, pek çok etkinliğe de ev sahipliği yapıyor. Yeni jenerasyondan yöneticisi Ece Hn. titizlikle hepimizle ilgileniyor, konağın en özel odalarına bizi yerleştiriyor. Akşam yemeğimiz ise ünlü şef Aydın Demir ve ekibine emanet.
Demir ve ekibi, Kastamonu lezzetlerinden harika bir menü hazırlamışlar bize. Gelincik Şerbeti’yle açılan yemekte Hoşgeldin Lokması olarak Taşköprü Siyah Sarımsaklı Daday Tereyağı, Mini Bazlama ve Fermente Kiren Turşu suyuyla sunuluyor. Kül Çöreğiyle Orman Mantarlı Bruschetta öyle lezzetli ki bir lokmada yutuluyor. Kuzu Etli Taze Ot ve Sebzeli Siyez Erişte Beyaz Pancar Turşusu ve Kiren Şerbeti’yle sunuluyor. Ardından ikram edilen Böğürtlen Karsambaç’la tatlar temizleniyor ve damaklarımız ana yemeğe hazırlanıyor. Yörenin özel yemeği Banduma’yı modernleştiren Şef Aydın Demir, sunumu Hodan Sapı Turşusu ve Mürver Meyvesi Şerbeti’yle yapıyor. Tatlıda ise klasiklerden şaşmıyor: Kaşık Helva, Kastamonu Çekme Helva sunuluyor. Hem göze hem damağa hitap eden menüyle günü tamamlıyoruz.
İkinci günümüz Taşköprü Kent Müzesi’nde soprano Oya Ergün’ün de yer aldığı mini konser, kent müzesi gezisi ve yemekten sonra Pompeiopolis antik kenti ziyaretiyle geçiyor. Kent Müzesi’ni rehberle gezip bölgenin tarihini öğreniyoruz.
Kariyerini Londra’da sürdüren Kastamonu kökenli soprano Oya Ergün, oda orkestrası eşliğinde Sepetçioğlu’ndan Taşköprülü besteci Erol Sayan’ın besteci-orkestra şefi Oğuzhan Balcı tarafından orkestrasyonu yapılmış “Kalbe Dolan O ilk Bakış” eserine ve klasik opera parçalarına uzanan bir program sunuyor. Hızlı geçen programın arasında Oya Ergün’ün huzur veren sesi, ruhumuzu besleyen bir mola oluyor.
Ve son olarak Paflagonya’nın kültür merkezi Pompeiopolis kazı ziyaretindeyiz. Kazı başkanı Doç. Dr. Mevlüt Eliüşük, hazırladığı özel sunumla şimdiye kadar bölgede yapılan çalışmaları aktarıyor. Antik kent ve kazı hakkında şu bilgileri veriyor: “Antik dönemde Paflagonya’nın kültürel merkezlerinden olan Pompeiopolis’teki yazıtlarda, sikkelerde burada dans, müzik, tiyatro ve spor şenliklerinin yapıldığını gösteren ve bu kutlamaların kentin temel kültürel kimliğini oluşturduğunu kanıtlayan birçok unsurla karşılaştık. Önceliğimiz bazilika yapısında kazıları derinleştirmek, Roma Villası’nın restorasyonunu tamamlayarak tüm mozaik yapısı ile birlikte ziyarete açmak ve Pompeiopolis Tiyatrosu’nu olabildiğince ayağa kaldırmak.”
Taşköprü Belediye Başkanı Hüseyin Arslan ve Dünya Mirası Kastamonu İnisiyatifi Başkanı Zeynep Esen de her adımda bizlere eşlik ediyor ve onlardan önümüzdeki yıl için planlanan Tiyatro ve Müzik Festivali’ne dair bilgiler alıyoruz.
Taşköprü Belediye Başkanı Hüseyin Arslan ise Taşköprülüler için birçok farklı etkinlik düzenlediklerinin altını çizerken şunları ekliyor; “Taşköprü’nün önemli bir değeri olan ve tüm Batı Karadeniz bölgesinde ilçemizi ayrıcalıklı bir yere konumlayan Pompeiopolis’i, yalnızca tarihi bir zenginlik değil, aynı zamanda geleceğin kalkınma anahtarı olarak görüyoruz. Taşköprülüler bu mirasa büyük bir memnuniyetle sahip çıkıyor. Bu yöre antik dönemde kültürde, sporda nasıl bölgenin kalbi olmuşsa, bizler de bu geleneği Pompeiopolis Müzik ve Tiyatro Etkinliği ile sürdürmek istiyoruz. Taşköprü’yü bir kültür destinasyonuna dönüştürerek ilçemizi tanıtmak, yerel ekonomiye sürdürülebilir bir katkı sağlamak temel amacımız. Bu hedefle, bu yıldan başlattığımız çalışmalara katılarak katkı sunan herkese teşekkür ediyoruz.”
Pompeiopolis Müzik ve Tiyatro Festivali projesinin fikir sahibi ve paydaşlarından DMKI’nin dönem başkanı Zeynep Esen ise “Biz DMKİ olarak 2017 yılından bu yana şehrin sahip olduğu kapasiteyi açığa çıkaracak, Kastamonu’yu tanıtacak etkinlikler yürütüyoruz. Kastamonu’nun Taşköprü sınırları içerisinde bulunan Pompeiopolis, Batı Karadeniz’in antik Roma varlığı açısından az sayıdaki örneklerinden biri. Sanat, tiyatro, müzik festivallerinin, spor müsabakalarının, şenliklerin yapıldığı bir kültür başkenti olarak öne çıkıyor. Bu yılki etkinliğimiz festivalin bir ön çalışması niteliğinde. Bu fikre inanarak bizimle yola çıkan Taşköprü Belediyesi’ne de teşekkürlerimizi sunuyoruz” diyor.
Son durak olarak Kastamonu şehir merkezini ziyaret ediyor, meşhur Taşköprü sarımsağı ve hediyelik helvalarımızı alarak bu özel keşif yolculuğunu noktalıyoruz. Her uğradığımız durakta dağlardan süzülen tertemiz suyundan içiyor, bir gün yeniden dönmek üzere bu yemyeşil, havası pırıl pırıl şehre veda ediyoruz.