Bazen bir dalganın sesi, bazen ufukta kızıllaşan gün batımı hayata yön verir. Şebnem Celepoğlu Dindar için deniz, sadece bir tatil ya da kaçış değil; çocukluğundan bugüne uzanan, aşk ve hayallerle beslenen bir yaşam biçimi.
Şebnem Celepoğlu Dindar – Cemal Dindar çiftinin paylaştığı tekne yolculukları, kimi zaman fırtınayla sınanan cesaretlerini, kimi zaman bir koyun sessizliğinde yeniden doğan huzuru fısıldıyor. Bu satırlarda, onların denizle kurduğu özel bağı ve her seferinde yeniden yazılan hikâyelerini bulacaksınız. Şebnem Celepoğlu Dindar, tekne yaşamının inceliklerini bizimle paylaşıyor.
Eşiniz Cemal Dindar ile tekne seyahatine olan ilginiz nasıl başladı?
Çocukluğum, dedemin minik kamaralı teknesinde geçti. O küçücük tekne, bize kocaman anılar bıraktı. Balık tuttuk, tuttuklarımızı oracıkta pişirip afiyetle yedik. Denizin kokusu, dalgaların sesi, güneşin sıcaklığı… Hepsi bir araya gelip unutulmaz bir çocukluk masalı yarattı. O günlerden beri denizde yaşamak hep içimde büyüyen bir hayal oldu. Cemal ile tanıştığımızda, onun da denize aynı tutkuyla bağlı olduğunu görmek beni çok mutlu etti. Böylece bu hayal, sadece bana ait olmaktan çıktı; birlikte büyüttüğümüz, paylaştığımız bir yaşam biçimine dönüştü. Şimdi her yolculuğumuz, hem geçmişin o güzel anılarına bir selam, hem de birlikte yazdığımız yeni hikâyelerin başlangıcı.
Denizde olmak size neler hissettiriyor?
Denizde olmak, benim için kalabalıklardan uzaklaşıp doğanın kucağında kaybolmak demek. Zamanın yavaşladığı, hatta durduğu o anlarda; yıldızların altında, yunusların eşliğinde, bazen bir deniz kaplumbağasıyla göz göze… Anlatması güç, yaşaması tarifsiz bir huzur. Elbette, zaman zaman dostlarımızla bir araya gelmek, denizde başlayan sohbetlerle yeni dostluklar kurmak da bu yolculukların en güzel armağanlarından biri ama denizin bana sunduğu en büyük hediye, o eşsiz özgürlük ve dinginlik duygusu.
Çocukluk anılarından gelen bir tutku, eşle paylaşılan bir hayal ve sonunda denizi ev kılan bir yolculuk… Casi Paped katamaranında yaşanan anılar, keşfedilen koylar ve yıldızların altında kurulan sofralar, Şebnem Celepoğlu Dindar ve Cemal Dinar çifti için çok özel. Çift, yaz davetlerine de tekneden katılmayı tercih ediyor.
Eşinizle şimdiye kadar yaptığınız en unutulmaz tekne yolculuğu hangisiydi?
En unutulmaz yolculuğumuz, dostlarımızla birlikte Yunan adalarına giderken yakalandığımız o fırtınaydı. İlk anda hafif bir tehlike ve yüksek dozda adrenalin vardı; dalgalarla boğuşurken herkes bir yandan ciddi kalmaya çalışıyor, bir yandan da kendi çapında kahramanlık hikâyeleri yazıyordu. Neyse ki sonunda güneş açtı, limana vardık ve o an yaşadığımız heyecan, bugün hâlâ gülerek anlattığımız komik anılara dönüştü.
Gittiğiniz rotalar arasında sizi en çok etkileyen koy neresi oldu?
Gittiğimiz rotalar arasında beni en çok etkileyen yerlerden biri, Gökova Körfezi’ndeki Karacasöğüt. Doğanın tüm cömertliğini sunduğu, huzuruyla büyüleyen bir koy… Burası sadece bir koy değil, kalbimin en sakin limanı oldu. Gün batımlarında gökyüzünün ateş rengi, içimdeki tutkuyu yeniden yaktı. Her rüzgâr esintisinde, yaşamın bana sunduğu en değerli armağanın aslında basit ama gerçek şeyler olduğunu fark ettim. Burada, denizin mavisinde aşkı; toprağın kokusunda hayatı buldum. Karacasöğüt bana yalnızca manzaralar sunmadı; yeniden hissetmeyi, sevmeyi ve yaşamayı öğretti. Bir diğeri ise Göcek’te, merkeze çok yakın olmasına rağmen çok az kişinin durduğu İnlice Koyu. Sessizliği, tertemiz denizi ve sanki size aitmiş gibi hissettiren sakinliğiyle hafızama kazındı.
Teknedeki bir gününüz nasıl geçiyor?
Teknedeki bir günümüz genellikle güneşin doğuşuyla başlıyor. Sabah ilk işim kahvemi alıp güverteye çıkmak. Denizin üzerinde yükselen güneşi izlemek bana hem huzur hem de enerji veriyor. Ardından kısa bir yüzüşle güne taptaze bir başlangıç yapıyoruz. Gün içinde bazen yeni koylar keşfediyoruz, bazen sadece demirde kalıp kitabımızı okuyoruz ya da denizin sessizliğinin tadını çıkarıyoruz. Fırsat buldukça e-foil ile sörf yapıyoruz; hem adrenalin dolu hem de özgürlük hissini doruklarda yaşatan bir deneyim. Arada mutfağa girip güzel tatlılar hazırlamak da teknedeki küçük mutluluklarımızdan. Akşamüstleri gün batımı eşliğinde kurduğumuz sofralar ve dostlarla uzun sohbetler günün en keyifli anlarına dönüşüyor. Gece olunca gökyüzüne uzanıp yıldızları izlemek ise günün en büyülü kapanışı.
Şebnem Celepoğlu Dindar: “Sabah kahvemi mutlaka denize bakarak içerim. O an benim için çok özel; tüm günü şekillendiren sakin ve huzurlu bir başlangıç.”
Deniz üstünde olmanın ilham verdiği bir üretim biçiminiz var mı?
Deniz üstünde olmak bana her zaman ilham veriyor. Özellikle sessizlik ve dinginlik içinde zihnim çok daha berrak oluyor. Bazen dalgaların ritmi bir desen gibi aklımda şekilleniyor, bazen gökyüzünün renkleri yeni tasarımlara ilham veriyor. Yazmak, notlar almak, yeni fikirler üretmek için deniz, en güçlü ilham kaynağım. Çoğu zaman atölyede hayata geçirdiğim seramiklerin renklerinde ve dokularında bu yolculukların izlerini bulabilirsiniz.
Deniz tatillerinde tarzınızı nasıl tanımlarsınız? Favori parçalarınız neler? Tekne valizinizi hazırlarken olmazsa olmaz dediğiniz üç şey nedir?
Deniz tatillerinde tarzımı kesinlikle rahat ama özenli olarak tanımlarım. Şort üzerine hafif bir gömlek, sörf için swimsuitler ve pareolar en çok tercih ettiklerim. Benim için kıyafet seçimlerinde renk uyumu çok önemli; rahat olmalı ama aynı zamanda göze de hitap etmeli. Tekne valizimin olmazsa olmaz üçlüsü ise: Rahat bir swimsuit, güneşten koruyan şık bir pareo ve iyi bir güneş gözlüğü. Hem işlevsel hem de tarzımı yansıtan parçalar.
Teknede güzellik ya da bakım rutininiz nasıl değişiyor?
Bakımımdan asla ödün vermem. İstanbul’daki rutinim teknede de aynı şekilde devam ediyor. Sabahları yüzümü temizleyip C vitamini serumumu sürüyor, ardından kısa bir yüz yogası yaparak güne başlıyorum. Gün içinde en çok dikkat ettiğim şey ise güneş kremi; bolca ve düzenli olarak uyguluyorum. Akşamları ise Foreo’nun bakım ürünleriyle cildimi iyice temizleyip Retinol rutinime devam ediyorum. Haftada en az üç kez de cilt ve saçım için maske yapmaya özen gösteriyorum. Deniz tatili, benim için bakımı ihmal etmek değil, tam tersine cildimi ve bedenimi daha çok beslemek anlamına geliyor.
İlk kez tekne tatili yapacaklara ne önerirsiniz?
İlk kez tekne tatili yapacak olanlara en önemli önerim, hafif valiz, işlevsel parçalar, bol güneş koruması ve açık bir zihinle yola çıkmak. Şortlar, gömlekler, pareolar ve mutlaka iyi bir güneş gözlüğü valizin olmazsa olmazları arasında. Stilden ödün vermeden rahat kalmak mümkün. Deneyim açısından ise küçük ama hayat kurtaran detaylar var: Bol güneş kremi, şapka, kişisel bakım ürünleri ve sevdiğiniz bir kitap. Ayrıca tekne tatilleri biraz da paylaşım ve doğa ile uyum içinde olmayı gerektiriyor; bu yüzden kalabalıktan uzaklaşıp sadeleşmeye hazır olmak da çok önemli.
Hâlâ gitmek istediğiniz, hayalini kurduğunuz bir rota var mı? Bir gün kendi teknenizle dünya turu yapmayı düşünür müsünüz?
Yeni teknemiz, Fransa’dan çıkıp Cebelitarık Boğazı’nı geçerek 4 farklı ülkede 10 farklı limana uğrayarak geldi. Ne yazık ki iş sebebiyle o yolculuğa katılamadım. İçimde hep bir ukde kaldı, bu yüzden önümüzdeki sene mutlaka o rotaları deneyimlemek istiyorum. Ve evet, bir gün kendi teknemizle dünya turu yapmak en büyük hayallerimden biri. Sadece yeni yerler görmek değil, denizin üzerinde geçen o uzun yolculuklarda kendimi, hayatı ve dünyayı yeniden keşfetmek için…
Teknede konfor ne kadar önemli? Casi Paped katamaranın modeli ve konfor sağlayan özellikleri neler?
Bizim teknemiz Fountaine Pajot 51, bir katamaran. Katamaranların en büyük farkı, geniş yaşam alanlarıyla sunduğu konfor. İki gövdeye sahip oldukları için hem güvertede hem de iç mekânda çok daha ferah bir alan sağlıyorlar. Bu da uzun yolculuklarda hareket özgürlüğü ve rahatlık demek. Fountaine Pajot 51’in en sevdiğimiz özelliklerinden biri, geniş salon ve güverte düzeni. Misafirlerimizle keyifli sofralar kurabiliyor, aynı anda hem mahremiyet hem de sosyallik yaşayabiliyoruz. Ayrıca büyük pencereler sayesinde gün boyu doğal ışık içeri doluyor, denizle iç içe bir yaşam alanı yaratıyor. Kabinlerde ise otel konforuna yakın bir rahatlık var; uzun seyirlerde bu gerçekten büyük bir fark yaratıyor. Kısacası, katamaranımız sadece bir ulaşım aracı değil; denizin üzerinde ev konforu sunan bir yaşam alanı.
Casi Paped katamaranın adı nereden geliyor? Dekorasyonunu yaparken nelere dikkat ettiniz?
Casi Paped ismi aslında yıllar önce bir hayalle kurduğum atölyemden geliyor. Tekne de bizim için bir hayaldi ve bu iki hayali bir araya getirmek istedik. Hayalini kurarken hep aklımda şunu vardı: “Bir gün teknemizde Casi Paped’de kendi ellerimizle yaptığımız ürünleri kullanmak…” Ve bugün bu hayal gerçeğe dönüştü. Dekorasyonda da aynı yaklaşımı benimsedik. Doğallığı, el işçiliğini ve renk uyumunu ön planda tuttuk. Her parçada denizden, doğadan ve kendi yolculuğumuzdan izler var. Böylece tekne sadece bir seyahat aracı değil, bizim ruhumuzu ve emeğimizi yansıtan bir yaşam alanına dönüştü.
Bu yaz nasıl bir rota çizdiniz? Favori rotalarınız, koylarınız hangileri oldu?
Bu yaz rotamızı, hem sakin koyları keşfetmeye hem de yeni yerler görmek için planladık. Gökova Körfezi’ni özellikle çok seviyoruz; Karacasöğüt ve Göcek’teki İnlice Koyu, sakinlikleri ve doğal güzellikleriyle favorilerimiz arasında. Ayrıca Yunan adalarına yaptığımız kısa seyahatler de çok özel anılar bıraktı; farklı kültürleri deneyimlemek, adaların renkli limanlarında gezinmek ve denizin tadını orada çıkarmak inanılmaz keyifliydi. Her bir durak, farklı bir atmosfer sunuyor; kimi yerde sadece denizin maviliği ve sessizlik eşlik ediyor, kimi yerde gün batımlarını izlerken dostlarla keyifli sohbetler yapıyoruz. Tercihimiz hep, kalabalıktan uzak, doğayla bütünleşebileceğimiz ve bizi yeniden şarj eden rotalar oluyor.