Multiple Skleroz (MS) hastalığı nedir ve tedavisi nasıldır?
Multiple Skleroz (MS) hastalığı, kas güçsüzlüğü, dengede bozukluk, yürüme ve konuşma güçlüğü şeklinde belirtiler veren ve merkezi sinir sistemini etkileyen bir hastalıktır. Merkezi sinir sisteminde etkilenen bölgeye ve etkilenme derecesine göre, hastalığın türü ve şiddeti de kişiden kişiye değişebilmektedir. MS hastalığında, beyin ve omuriliğin kontrolündeki herhangi bir fonksiyonda kayıplar yaşanabilmektedir. Sinir hücreleri, vücutta iletilerin taşınmasında görev yapar. Sinir hücrelerinin etrafında miyelin kılıf denilen ve iletilerde etken bir yapı bulunmaktadır. MS hastalığında vücudun bağışıklık sistemi bu miyelin kılıfları kendine tehdit olarak algılar ve onları yok etmeye yönelik çalışmaya başlar. O bölgede iltihabi bir reaksiyon oluşturur ve miyelin kılıfların çalışmasını bozar, böylece ileti oluşamadığı için etkilenen bölgedeki görev neyse o görev gerçekleşemeyecek ve ona uygun belirtiler vermeye başlayacaktır. MS, kronik bir hastalıktır. Ataklar şeklinde kendini gösterir, atakların süresi ve etkileri hastalığın şekline göre değişkenlikler gösterirken, bazı ataklar daha hafif seyreder ve vücutta oluşturduğu etkiler geçici olabilir. Bazı daha şiddetli ataklarda ise, etkiler kalıcı olup hastalığın seyrini değiştirebilir.
MS hastalığı genellikle genç yaşlarda görülüyor
MS (Multiple Skleroz) hastalığının genellikle genç yaşlarda görüldüğünü kaydeden Therapy Sport Center Fizik Tedavi Merkezinden Uzman Fizyoterapist Leyla Altıntaş, şunları söyledi: “Sıklıkla 20 – 40 yaşları arasında ortaya çıkan MS hastalığı, kadınlarda erkeklere oranla iki kat fazla görülebilmektedir. MS hastalığı temelde oto-immün bir mekanizmaya sahip olduğundan, tip 1 diyabet hastalığı, iltihaplı bağırsak hastalıkları veya Hashimoto tiroiditi gibi oto-immün özellikteki hastalıkları olan kişilerde, MS gelişim riski daha fazladır. Hastalık temelde kalıtımsal bir özellik göstermez. Bir başka deyişle, anne-babadan çocuğa geçiş gösteren bir hastalık değildir. Bununla birlikte, ailede MS hastası varlığında, başka bireylerde MS gelişme riski yükselir. Bunun nedeni, bazı tanımlanan genlere sahip kişilerde, bağışıklık sisteminin çevresel faktörlerin etkisiyle miyelin kılıfa reaksiyon göstermeye yatkın hale gelmesidir. Bazı toksinler ve çevresel faktörler de hastalığın gelişimini tetikleyebilir. Özellikle, soğuk iklime sahip ülkelerde yaşayanlar, günlük alınan gün ışığının az olduğu bölgelerde yaşayanlar (D vitamini yetersizliği olan) ve sigara içenlerde hastalığa yakalanma riski artmaktadır” dedi.
MS hastalığı belirtileri nelerdir?
MS’nin semptomlarına değinen Uzman Fizyoterapist Leyla Altıntaş, hastalığın belirtilerine dair şunları anlattı:
1-En sık görülen belirtisi günlük yaşamı önemli ölçüde etkileyen yorgunluk ve halsizliktir, 2-Kaslarda güçsüzlük, 3-Denge kaybı, 4-Görme kayıpları, çift görme, 5-Konuşmada güçlük, 6-Yüzde iğnelenme hissi, 7-Vücutta uyuşma, karıncalanma, 8-Ellerde titreme, 9-Konsantrasyon güçlüğü, unutkanlık,10-Yürümede güçlük.
MS hastalığı tedavisi nasıldır?
MS hastalığı tedavisi hakkında bilgiler veren Uzman Fizyoterapist Leyla Altıntaş, konuşmasına şöyle devam etti:
“Hastalığın belirgin bir tedavisi olmamakla beraber, etkilenen bölgelere ve ortaya çıkan problemlere yönelik tedavi süreci planlanmaktadır. Hastanın yaşam kalitesinin arttırılması en önemli amaçtır. Kullanılan bazı ilaçlar ise hastalığın ataklarının azaltılması ve ilerlemesinin durdurulmasına yardımcı olmaktadır. Hastalığın vücutta oluşturduğu nörolojik hasarların giderilmesi ve yaşam kalitesinin arttırılmasında fizik tedavi ve rehabilitasyondan büyük fayda görülmektedir. Kas güçsüzlüğünün giderilmesi için kas kuvvetlendirme egzersizleri, yürüme bozuklukları ve düşmelerin önlenmesi için denge, koordinasyon ve yürüme eğitimi, konuşma güçlüğü ve konuşma bozuklukları için konuşma terapisi, kas kısalıklarının giderilmesi için germe egzersizleri uygulanabilecek rehabilitasyon programlarıdır. Bu tedavilerle birlikte, hastalığın ömür boyu sürecek olmasına bağlı hastanın hastalıkla yaşama adapte olması için psikolojik destek programları da büyük önem kazanmaktadır. Beslenme düzenlemesi de çok önemlidir. Düşük yağ oranı ve yüksek lifli gıdaların tüketilmesi tavsiye edilmektedir” şeklinde konuştu.