Son birkaç yıldır bize ne giyeceğimiz, kimlere benzememiz gerektiği söyleniyor ve bu söylenenler durmaksızın değişim gösteriyor. Trendler çoğumuza tamamen eğlenceli ve ilgi çekici gelebilir ama aynı zamanda yetişmek için baskı hissetmiyor musunuz? Imperfectionist markasının kurucusu, tasarımcı Dilayla Kopuz yazdı.
Tüm bu trendlere uyma baskısının yansıra bu sürekli değişen trendlerin üretiminin çevresel etkisini düşündünüz mü? Bu uyum sağlama isteğinin çoğumuzun bir moda vizyoneri/tarz sahibi olmakla sadece trendlere uymak arasında fark olduğunu unutturduğuna inanıyorum.
Öyleyse trendin tanımıyla başlayalım. Bir trend, zamanın belirli bir noktasında neyin popüler veya popüler olduğu olarak tanımlanır.
Zamansız ve tarz sahibi olmanın bir nevi tam tersi anlamına geldiği dikkatinizi çekmiştir. Aynı zamanda bu kısa süreli trende uyum sağlayıp, gerek sosyal medyada göstermek gerek kendimizi kanıtlamak için alma ihtiyacında bulunduğumuz ürünler sebebiyle uzun vadede giysi işçilerinin haklarını ve gezegenimize zarar veriyoruz.
Hızlı moda akımı yılda 92 milyon ton atığa sebebiyet verirken bu atıkların çoğu seri üretimden kaynaklanıyor. Yani sıklıkla giymediğimiz trend parçaların çoğu ya bizim tarafımızdan ya da çoğunlukla üreticiler tarafından doğamıza atılıyor.
Acaba neden bu kadar trendlere uyma ihtiyacında bulunuyoruz diye düşündüm ve mini bir araştırma yaptım. Bulduklarım ağırlıklı olarak psikolojik faktörlerden oluşuyor. Bunlar, çevreye uyum sağlama, çeşitlilik arayışı, kişisel yaratıcılığı ifade etme ihtiyacı içeriyor.
Son 50-60 sene içerisinde modaya dönüp baktığımda aslında toplumu ve yaşam tarzlarını çok farklı açılardan anlamamıza yardımcı oluyor ama belli bir süre sonra neredeyse tüm tasarımlar ve trendler kendini tekrar ediyor gibi görünüyor.
Benim için trend setter ile sosyal etki yaratan tasarımlar/vizyoner olmak ve tarz sahibi olmak arasında önemli farklar var. Bu yazıda, sadece kısa vadeli tasarımlar (trendler) belirlemek yerine moda endüstrisini değiştirme konusunda en sevdiğim tasarımcılara teşekkür etmek ve onları hatırlamak istiyorum.
Size hatırlatmak isterim ki dünyayı değiştiren kıyafetler değil, onları giyen veya tasarımları (sorumlu ve etik olarak) yapan insanlardır.
Favorilerimden biri olan kadınlarda pantolonu normalleştirmesiyle tanınan Yves Henri Donat Mathieu-Saint Lauren ile başlamak istiyorum. Yves, sadece bir trend belirleyici olmaktan ziyade kesinlikle bir vizyonerdi. Toplumlara eşitliği getirerek ve benim için kadın aurasını mükemmel bir şekilde temsil eden takım elbiseleri moda dünyasında kadına yakıştıran bir tasarımcı ve Saint Laurent bir trendi değil, değişimi etkili bir şekilde nasıl getireceğini biliyordu.
Modaya yön veren ve tasarımcılara cüretkar olmayı öğreten ilham kaynaklarımdan biri olan Lee Alexander McQueen ile devam edelim.
‘Giydirdiğim kadınlardan insanların korkmasını istiyorum’ sözü, onun kadın gücüne olan etkisini ve inancını gösteriyor. Benim için en ikonik şovu, 2000 yılında bir cam tuzağı yansıtan ve bana yaşam kavramını konfor alanı dışında yeniden düşündüren Voss oldu.
Üçüncü örneğim, avangart ve pop kültüründen ilham alan tasarımları ile Gianni Versace. Tam bir mitoloji hayranı olan ben, markanın logosuna değinmesem olmaz. Moda severlerin çok iyi bildiği üzere dünyaca ünlü moda evinin logosu gücü, gücü ve güzelliği simgeleyen Medusa’dan ilham almıştır. Gianni’nin bir sürü vizyoner ve modaya şekil veren işlere imza atan kreatif vizyonunun en bilinen noktası: modayı ünlü odaklı bir konsepte çevirmesi ve kıyafetleri de popüler kültürün merkezine koymasıdır.
Bu bahsettiğim tasarımcılar ve daha niceleri tüm cinsiyetlere ve yaşam tarzlarına ilham veren ikonik ve sosyal olarak etkili moda anları sayabileceğimiz için, bu anları sadece hızlı bir trend olarak değil, tarihin bir parçası olarak görüyorum. Ancak son yirmi yılda uyum sağlamak için neyin gerekli ve ikonik olduğunu unutuyoruz.
Hızlı moda satın almak yerine vizyonlarına inandığınız tasarımcıları satın alın, konfeksiyon işçilerine adil ücret ödeyen ve muhtemelen tereddüt etmeyen tasarımcıları satın alın.