Zeynep Ağırbaş, kadim zanaatlarla yeni modayı birleştiren tasarımcı olarak moda dünyasına 2022’de hızlı bir giriş yaptı.
Zeynep, aynı zamanda Londra merkezli ZEY markasının kurucusu ve tasarımcısı. El işine olan tutkusunu Anadolu’nun zengin zanaat geleneğiyle harmanlayarak, sürdürülebilir moda anlayışını benimsemiş olan Ağırbaş, her bir tasarımında sanatçı ruhunu ve Anadolu’nun derin kültürel mirasını yansıtıyor. Seçtiği cesur desenler ve renklerle birlikte, tasarımlarında bir “rock star” ruhu yaratırken, dokuma ve örgü tekniğine ve kumaşlarına olan hakimiyeti, onu diğer moda tasarımcılarından ayıran önemli bir özellik olarak öne çıkıyor.
Anadolu zanaatlarının bilgeliğini ve sürdürülebilirlik felsefesini, ürettiği tüm işleriyle bütünleştiren modacı 1999 İstanbul doğumlu. Dünyanın en önemli Moda okullarından biri olarak kabul edilen Central Saint Martins’te tekstil ve moda tasarım eğitimini 2022’de tamamlıyor.
Eğitimi süresince ve okul sonrasında Türkiye’de Mehtap Elaidi, Nackiye, Modega markalarında, İngiltere’de ise Dilara Fındıkoğlu, Knitster LDN, Kepler ve KBN Knitwear ve By Walid markalarında deneyim kazandı.
Okulun bitirme koleksiyonu olan tasarlayıp tamamen zanaatkarlar ile birlikte ürettiği ‘Psychedelic Anatolia’ ile İngiltere’nin en büyük Örgü Üreticileri Birliği olan Worshipful Company of Framework Knitters’dan çok prestijli para bursunu ve birliğe üyelik hakkını kazanıyor. İngiliz Örgü Birliği’nin sağladığı imkanla 2023’te özel dijital örgü programlama eğitimi için Stoll makinelerinin merkezi olan Leicester’da özel programa katılan üç tasarımcıdan biri olarak seçildi.
İlk koleksiyonu ile büyük beğeni ve ilgi topladıktan sonra geçtiğimiz yıl ikinci koleksiyonu Londra Moda Haftası’nda sergilendi. Tasarladıkları parçalar ELLE UK ve Vogue UK dergilerinde yer alan tasarımcı son koleksiyonu için İstanbul-Antakya- Londra üçgeninde seyahatlerini ve üretimlerini sürdürüyor. Bugün ZEY markası, Londra, İstanbul, Pekin ve New York’taki tasarım mağaza ve sitelerinde yenilikçi moda severlerle buluşuyor.
Geleneksel Zanaatın Modern Yorumcusu
Zeynep Ağırbaş, moda dünyasında yeni bir nefes olarak karşımıza çıkıyor. Geleneksel zanaat mirasını, yenilikçi moda akımlarıyla ustaca harmanlayarak, benzersiz bir tarzın temellerini oluşturuyor. Tasarımlarında göze çarpan örgü ve dokuma teknikleriyle cesur desenler kullanarak, sektöre enerji ve dinamizm katıyor. Zanaatın günümüz estetik anlayışıyla buluşmasını sağlayarak, adeta köklerimizle bir köprü kuruyor. Zeynep Ağırbaş, sadece bir moda tasarımcısı değil, aynı zamanda kültürel mirasın koruyucusu ve gelecek nesillere aktarılmasının savunucusu olarak da öne çıkıyor.
Etki Odaklı Moda tasarımlarıyla, global markalara örnek oluyor
Ağırbaş’ın çalışmaları, zanaatkarlarla yakın iş birliklerine dayanıyor ve özellikle dezavantajlı gruplardan olan mahkumlar, ev kadınları ve Hatay’da depremden etkilenen zanaatkarlarla iş birliği yapıyor. Bu iş birlikleri sayesinde Zeynep birlikte çalıştığı zanaatkarlara istihdam yaratma ve fırsat eşitliği tanıma gayesi güdüyor. Tasarımları, global moda sahnesinde öne çıkarak özellikle Londra Moda Haftası gibi prestijli etkinliklerde farkındalık yaratıyor. Ağırbaş, her parçada zanaatkarın emeğini hissettirmeye özen gösteriyor ve bu mirasın devamını sağlamak için çaba sarf ediyor. Dezavantajlı bölgelerdeki zanaatkarlarla iş birliği yaparak, onların yeteneklerini ve emeklerini moda dünyasına tanıtıyor.
Yaptığı tasarım ve koleksiyonlarla sosyal etkisini büyütmeye çalışırken, moda dünyasının gücünden faydalanarak bu modeli tüm endüstriye bulaştırmaya çalışıyor.
Her Koleksiyon Farklı ve Cesur Çizgilerle Anlatılan Yeni bir Hikaye
Psychedelic Anatolia- Sarıkeçili Yörük gelinin Barış Manço ile buluşması
Zeynep’in koleksiyonları, Türk kültürü ve zanaatının özgün bir yorumuyla şekilleniyor. Her koleksiyon, özenle tasarlanmış bir hikayeden oluşuyor ve Anadolu’nun derin köklerinden ilham alıyor. “Psychedelic Anatolia” koleksiyonunda, bin yılı aşkın geleneklerini sürdüren Sarıkeçili Yörük’lerinin göçebe ruhunu ve 80’lerin saykodelik rock estetiğini bir araya getirerek cesur ve yenilikçi bir tarz sunuyor.
Tasarladığı parçalar, nesillerdir devam eden kadim ve zengin kültürel mirası, geleceğin çağdaş moda unsurları ile harmanlıyor. Mistik saykodelik motifler ve Yörüklerin günlük hayatının gerektirdiği fonksiyonel ögeler tasarımlarının öne çıkan özelliklerini oluşturuyor.
Üretim ve tasarım sürecine kattığı atık malzemelerin değerlendirilmesi ve birlikte çalıştığı dezavantajlı bölgelerdeki zanaatkarlarla iş birlikleri, koleksiyonlarını daha sürdürülebilir kılıyor. Kıyafetler cesur ve abartılı parçalardan oluşuyor ve her giyeni diğerlerinden ayıracak şekilde farklı bir estetiği yansıtıyor. Bu koleksiyonda öne çıkan parçalardan biri Coin Top ( kuruş üst) ve diğeri de New Bride Dress (yeni gelin elbisesi). Coin Top, 80’lerin dansöz kıyafetlerindeki paracıkların şeffaf naylon iplerle el örgü makinesinde örülmesiyle, asi ve iddialı bir sahne kıyafeti olarak tasarlanmış. Yeni Gelin Elbisesi ise yörük köyünden alınan renkli el örgüsü çorabın motiflerinden ilham alınarak, dijital olarak yeniden tasarlanmış ve jakarlı örülerek gelinlik formunda sunulmuş. Bu parçalar, koleksiyonun temasını tam anlamıyla yansıtarak, geleneksel ve cesur tarzın mükemmel bir bileşimini oluşturuyor. Atıkların farklı teknikler ile dönüştürüldüğü başka tasarımlar ise Boxer Etek ve Boxer Pantalon. Bu parçalar pazarlarda toplanan üretim hatası marka don lastiklerinden dokunarak kumaş haline gelmiştir ve dikilerek farklı iddialı parçalara dönüşmüştür.
Bu koleksiyondaki parçaları Alman asıllı müzik grubu Derya Yıldırım ve Grup Şimşek grubunun solisti Derya, geçtiğimiz yıl Londra konserinde ve Hollanda çıkışlı rock grubu Altın Gün’ün solisti Merve Daşdemir İstanbul konserinde giydi.
Antakya Masalları- Dokuma tezgahlarından Londra Moda Haftası’na
“Antakya Tales” koleksiyonu ise Antakya’nın zengin kültürel dokusundan ilham alarak, el dokuması kumaşların merkeze yerleştirildiği bir tasarım anlayışını yansıtıyor. Koleksiyonda kullanılan kumaşlar, Antakya’daki zanaatkarlar tarafından 6 Şubat’da meydana gelen yıkıcı depremden kurtarılan dokumalardan tasarlanmış. Tasarımların arkasında derin bir hikaye ve yerel bir bağlantı hissediliyor. Parçalar, Anadolu’nun zarif ve cesur ruhunu yansıtan sade ve çok amaçlı tasarımlarla dikkat çekiyor. Ağırbaş’ın estetiği, her iki koleksiyonda da Anadolu’nun kültürel zenginliğini ve zanaat geleneğini modern bir perspektifle harmanlayarak, yenilikçi, cesur ve özgün bir moda dilini yansıtıyor.
Koleksiyonda renk kodları konusunda bir düzen yok. Tüm kumaşlar depremden kurtarılan dokumalar olduğu için her biri farklı, elde olan kumaşlardan seçildi.
Pamuk kumaşlar daha renkli ve canlıyken, ipekler daha doğal renkler ile seçilmiş ve ham ipeğin saf güzelliğini yansıtıyor. Bundan sonra yapılacak üretimler de farklı dokumacıların ellerinde kalan benzer el dokuması renklerden yapılacaktır – her parça kendine has.
Tesbih kemer, metalik örgü etek ve şapka-atkı parçaları üst üste katmanlanarak özgün duruşlarıyla her parçayı çok daha cüretkar bir ruha sokuyor.
Koleksiyonun favori parçası olan Perush Ceket, tasarımcı için fazla kişisel bir öneme sahip, aynı zamanda oldukça dikkat çekici bir tasarım. Ağırbaş, büyük teyzesi Perihan’ın gardırobunda bulduğu 80’lerden kalma ceketini, el dokuması pamuk dokuma kumaşlarla baştan tasarlamış. Yörüklerin tüm ihtiyaçlarını eldeki malzemeleri dönüştürerek başka formlarda kullanma yetkinlikleri artık onun tasarımlarının en büyük ilham kaynağı oldu. Yörüklerin giyim konusunda fonksiyonel ve zamansız bir tarza sahip olmaları, farklı renklerde ve desenlerde giysileri katmanlar halinde giymeleri – ona göre modanın en sürdürülebilir ve saf hali.
Tasarımcı, tesbih kemer tasarımında, deri kemere yerleştirilmiş boncuk işlemeli tesbihlerden faydalandı. Her ZEY koleksiyonunda kullandığı boncuk işlemeli aksesuarları tasarlayıp, her seferinde yaptığı gibi, üretimi için hapishanedeki mahkumlarla ve el işi yapan ev kadınlarıyla işbirliği yaptı. Tesbih kemer de bu işbirliğinden çıkan parçalardan biri. Kemer ise uzun zamandır tasarımlarını hayata geçiren bir deri zanaatkârının atölyesinde üretildi.
Antakya Tales koleksiyonu 2023 Eylül’de London Fashion Week’de sahne aldı ve moda dergilerinde beğeni kazandı.
Zeynep Ağırbaş’ın sergisi “Sev Kardeşim” 24-25 Mayıs boyunca Postane Cafe’de ziyaretçileriyle buluşuyor
British Council’in desteğiyle ortaya çıkan Sev Kardeşim koleksiyonu, ZEY’in son koleksiyonu olarak kadın dayanışması ile doğuyor. Bu koleksiyonun öyküsü, Yeşilçam sinemasının büyülü dünyasından esinlenerek Filiz Akın, Türkan Şoray, Fatma Girik ve Hülya Koçyiğit gibi efsanevi kadın karakterlerin ruhunu yansıtıyor. Tasarımcı, bu ikonik karakterlerin güçlü duruşlarından ilham alarak kadın dayanışmasını ve el işçiliğini kutluyor.
Koleksiyon, Hatay Deprem Dayanışması işbirliğiyle hayata geçirilmiş, Rimmen Kadın Kooperatifi tarafından özenle üretilmiştir. Tasarımcı, depremin ardından Hatay’a yardım eli uzatan birçok kadınla bir araya gelerek, boncuk işi ve tığ işi gibi geleneksel teknikleri kullanarak benzersiz bir koleksiyon ortaya çıkarmıştır.
Sev Kardeşim: Hatay’dan Kadın Dayanışması ile Çıkan Moda Hikâyesi 24-25 tarihlerinde İstanbul Galata’daki Tarihi İngiliz Postanesi’nde ziyaret edilebilir.
Zeynep Ağırbaş’ı yakından tanıyalım, işte kendi anlatımıyla hikayesi
“Çok küçük yaşlardan itibaren elişi ile uğraşmaya başladım. Her yaz tatilinde ailem beni Fethiye’ye babaannem ve dedemin yanına bırakırdı. 6 yaşımdan beri sıcak yaz günlerinde dışarı evden dışarı çıkamadığımız için babaannem bana ve kardeşime tığ işi ve nakış öğreterek geçirdi. O yaşlarda başlayan bu sevgi yıllar içinde meraka ve tutkuya dönüştü. Farklı ülkeler ve farklı şehirlerde karşılaştığım zanaatlar beni çok etkiliyor. Geleneklerini sabırla devam ettiren büyük zanaatkar ustalara karşı çok büyük bir saygı besliyorum. Her koleksiyona başlayış noktam, Anadolu’da yaptığım gezilerde karşıma çıkan ev kadınlarının evde yaptığı ya da zanaatkarlardan bulduğum farklı geleneksel motif ya da zanaat teknikleri taşıyan objeler ya da antika pazarlarında bulduğum çeyiz için için hazırlanmış çok eski elle nakışlanan bir kumaşla başlayabiliyor. İşin içine sonra müzik, sanat ve fotoğraf ve filmler giriyor. Ara Güler, Olgaç Bozalp, Nuri Bilge Ceylan, Selma Gürbüz, Fahrelnissa Zeid işleri bana her zaman çok ilham veriyor. 70-80’lerin müziklerini ve bağımsız filmlerini seviyorum. Dinlediğim sanatçılar – Barış Manço, Erkin Koray, Selda Bağcan ve daha yenilerden Altın Gün, Derya Yıldırım. Filmlerin de bana hikaye anlatma konusunda, farklı bakış açıları ile ilgili çok şey kattığını düşünüyorum. Her koleksiyonum da bir hikaye olduğu için sanat beni çok besliyor. Bu geleneklere çok daha inovatif bir perspektif ile bakmamı sağlıyor. Araştırmamı uzun bir süre yapıyorum, resimler ve eskizler çiziyorum ve sonrasında koleksiyon hikayemi yazıyorum. Daha sonra bu hikayeyi hangi renkler, iplikler ve teknikler ile yaratabilirim diye düşünüyorum. Daha çok örgü/triko, dokuma ve baskı üzerinden ilerliyorum. Teknikleri numune olarak örgü makinesinde, tezgahta ya da elimle yapıyorum, test ediyorum, deniyorum. Kullanacağım tekniklere karar verdikten sonra manken üzerinde numuneler ile oynarken kıyafetlerin siluetleri ortaya çıkıyor. En sonunda da kalıplarımı yaratıp, örgülerimi büyütüyorum. Kendi kumaşlarımı yaratmanın en büyük avantajı, her parçayı ölçüsüne göre yaratıyorum. Bu nedenle üretimin sonucunda hiç atık üretmiyorum ya da minimumda tutabiliyorum. Parçalarımın çoğu da fabrikaların kullanmadığı stok iplikler ya da eski dokuma kumaşlarından oluşuyor. Bu yüzden her parça genelde tek olabiliyor. Bence bu koleksiyonlarımı çok daha özel bir hale getiriyor.”