Profesyonel koç, eğitimci ve aynı zamanda Tolstoy’un Bisikleti kitabının yazarı Umut Esen, pandemiyle birlikte değişen iş hayatına kolayca adapte olma önerilerini paylaştı.
Hayatımıza bir anda giren pandemi, kendi kurallarını masaya koydu ve en ufak bir pazarlığa dahi izin vermeden koşullarını tüm dünyaya kabul ettirdi. Yirmi yılda olacak değişimi birkaç haftada gerçekleştirdi. Evden çalışmakla kalmadık, evden eğitimler almaya, evden muayene olmaya, evden spor yapmaya, evden söyleşiler düzenlemeye, evden konserler izlemeye ve hatta mahkemelere e-duruşma ile katılmaya başladık. Pandemiden bir ay önce sorsalar “Olur mu canım öyle şey” diyeceğimiz her şeyi online yaptık. Üstelik hiç de fena olmadı.
Değişen iş alışkanlıkları
İş hayatında da refleksler benzer şekilde hızla değişti. Daha önce bir saat sürecek bir toplantıyı sırf o kadar kişi onca yoldan geldi diye yarım güne yaymanın kurumsallıkla, sonuna zoraki bir yeme içme partisi koymanın şirket değerleriyle ilgili olmadığını fark ettik. Yarım günlük toplantılar yarım saate indi. Ulaşım, zaman kaybı, yeme içme giderleri, kahve molası dedikoduları, ofis stresi gibi unsurlar yerini evden ama daha odaklı çalışmaya bıraktı.
Bloomberg’in haberine göre ABD’de ofise dönme zorunluluğu yüzde 28 düzeyinde. Ülkemizde de Koç ve Sabancı başta olmak üzere birçok şirket evden veya hibrit çalışmanın kalıcı olacağını duyurdu. Ancak bazı sektörler tamamen, çoğu şirket de kısmen ofis hayatına dönmeye başladı. Evet, artık bir toplantı için uçak, otel masrafları ve tüm günü feda etmek eski dünyada kaldı ama ofisler varlığını bir şekilde sürdürmeye kararlı. Yeni dünyanın bu hibrit çalışma düzeninde modern çağ insanı olarak kendimizi güncellememiz gerekiyor.
Anahtar kelime: Esneklik
Çağımızın anahtar sözcüklerinden biri esneklik. Günümüz iş hayatında ufak bir rüzgarın köklerimizi sökemeyeceği kadar direnme gücüne ama sert rüzgarlarda kırılmayacak kadar esneme payına sahip olmak gerekiyor. Eski dünyanın “Yüz yüze olmayınca iletişim kurulamaz” inanç kalıbı ile yeni normalin “Artık sadece evden çalışırım” alışkanlığına saplanıp kalmak yerine birçok duruma uyum sağlayanlar ve her şeyin iyi tarafından verim alma becerisine sahip olanlar hızla yükseliyor.
Çağa ayak uyduran iş yerleri çalışanlarının kıyafet ve ofiste geçirdikleri dakikaları sayma takıntısından vazgeçip stratejilerini “doğru kişileri işe al, en verimli olanakları sağla ve çalışanlarına güven” üzerine kurdular bile.
Bernard Shaw “Mantıklı insan kendini dünyaya uyarlar; mantıksız insan dünyayı kendine uyarlamakta ısrar eder. Bu nedenle tüm ilerleme mantıksız insana bağlıdır” der. Hiçbir iş yeri ilerleme temposuna ayak bağı olunmasına izin vermez. Bu nedenle sabit fikirlerden ve ezberlerden vazgeçmek gerekiyor. “Bu böyledir, aksi düşünülemez” dediğimiz ve sorgulamadan yıllardır sırtımızda taşıdığımız ezberleri fark etmek ve gereksizleri yük edinmekten kurtulmak şart.
İnsan beyninden günde ortalama 70 bin düşünce geçer ve %95’i bir gün öncekiyle aynıdır. Bunun en temel sebebi günlerimizin ve o günler içindeki eylemlerimizin neredeyse aynı oluşudur. Her gün aynı görüntüleri, aynı duyguları, aynı sesleri, aynı tatları algılamak beynimizi de rutine alıştırır ve yeni düşüncelere kapatır. Oysa esneklik için aynı şeyleri yapıp farklı sonuçlar beklemenin kısır döngüsünden çıkılmalı.
Gençlere kulak vermek, dünyadaki gelişmeleri takip etmek gerekiyor. Çağın bilge insan tanımı “bir konuda her şeyi, her konuda bir şeyi bilmek” üzerinden yapılıyor. Hatta öğle yemeğine farklı kişilerle çıkmak, işten eve farklı bir yoldan gitmek, bugün başka bir radyo dinlemek gibi “sıra dışı” eylemler bile farkındalığı arttırıyor. Hiç okumam dediğimiz bir yazarı okumak, yeni ve ilginç bir şeyler öğrenmek de öyle.
Koçvari iletişimin gücü
Yeni iş hayatında işlevsellik sadece teknolojiyi değil, iletişim becerilerini de güncellemek anlamına geliyor. Kurduğumuz iletişimin niteliği yüksek değilse evden veya ofisten olmasının bir önemi kalmıyor. Bu da konuşmak yerine dinlemek, uzun ve dağınık sohbetler yerine hedef odaklı diyaloglar, akıl vermek yerine ilham vermek anlamına geliyor.
Çoğumuz iletişimdeki temel unsurun konuşmak olduğunu sansak da etkili iletişimin en önemli ögesi etkin dinlemektir. Pandemi sonrası fiziksel yakınlık ve temasın sınırlı olduğu ilişkilerde iyi bir dinleyici olmanın daha da önemli olduğu bir gerçek. Karşımızdakini tüm ilgi ve dikkatimiz onda olacak şekilde can kulağıyla dinlemek onun kendini harika hissetmesini sağlayacağı gibi ilişkimizi de sağlıklı ve güvenilir yapacaktır.
Hemen hepimizin özellikle iş hayatında tavsiye veren, çözen, cevaplayan bir uzman moduna geçmek gibi kökleşmiş bir alışkanlığımız var. Öğüt vermeye ve bir bilen olmaya bayılıyoruz. Oysa koçvari iletişim bir insana ne yapacağını söylemekten öte, onun doğruyu bulması için ilham vermeyi ve güçlü sorular sormayı gerektiriyor.
Bir insanı kurtarmak adına ona dünyanın en iyi tavsiyesini de verseniz, karşıdaki kişi ancak kendi bulduğu gerçekleri sahipleniyor ve sadece kendi çözümlerini eyleme döküyor. Galileo bu durumu “Kimseye bir şey öğretemezsiniz, sadece cevabı kendi içinde bulmasına yardımcı olabilirsiniz” diye açıklıyor. Biz kendi değer ve mutluluk tanımlarımıza uygun çözümleri biliyoruz, karşımızdaki kişi ise bizden farklı biri. Değerleri, yapabilecekleri, göze alacağı şeyler ve mutluluk tanımları bizden farklı. Bu yüzden çoğu zaman insanların bizimkilere değil, kendi cevaplarına ihtiyacı oluyor. Ne var ki C.Christensen’in dediği gibi “Güçlü soruların olmadığı yerde güçlü cevaplar kendine yer bulamıyor.”
Güçlü soru sorabilmenin bazı ipuçları var. Her seferinde tek bir soru sormak, lafı dolandırmadan sormak, açık uçlu ve içine tavsiye gizlenmemiş soru sormak gerekiyor. Her cevabı aldıktan sonra birkaç saniye beklemek ve sessizliği karşı tarafın bozmasına fırsat vermek, onun asıl düşüncelerini açığa çıkarmasına yardımcı oluyor. Karşı tarafı dinlediğinizi belli etmek ve duyduklarınızı kısa bir iki cümleyle ona özetlemek de güçlü bir iletişim sağlıyor.
“Daha az konuşmak, anda kalarak dinlemek ve güçlü sorular sormak” olarak özetleyebileceğimiz koçvari iletişimde Michael Stanier’in iş yaşamında olası bir görüşmenin verimli geçmesi için soru önerileri sırasıyla şöyle: Aklından geçen ne? Ve daha başka? Bunda senin için asıl zorluk nedir? İstediğin nedir? Ben nasıl yardım edebilirim? Buna evet derken nelere hayır diyorsun? Senin için en iyi olan nedir?